28 Nisan 2008 Pazartesi

YÜREĞİM

YÜREĞİM

MUTLU HAFTALAR (WALLPAPER)

ORJİNAL BOYUTU İÇİN RESME TIKLAYINIZ


DOST ACI SÖYLER


Hani "Dost acı söyler" diyor ya, bir atasözümüz; işte bu söze bir ek yapabiliriz bu anlamıyla: "Dost acı söyler ama, dostuyla aynı acının ateşinde de küle döner" diyerek. Ki dost dönmek zorundadır da küle. Çünkü acı insanı, her zaman çatallanmış düşüncelerin yol ayrımlarının başına getirir ve tek başına bırakıverir oracıkta. Zaten ömrümüz hep bir yol ayrımları zinciri değil midir?... İşte bu, acının her getirdiği yol ayrımından başımız dik, yüreğimiz ferah geçebilmek için, bildik, ışıltılı gözlerini ararız kendimize giden yolun geçtiği dostların...
Biliriz ki hayat, hiçbir zaman düz, engebesiz bir yolda ilerlemez – ki ilerlese de bu yol sizi doğru dürüst bir yere götürmez – ; her zaman sendeleyerek, inişli çıkışlı bir seyirle ilerler. Eğer yaşamın bu insani halinin farkındaysak, tıpkı Atinalı filozof Diojen'in güpegündüz, kalabalık sokaklarda fenerle dolaşıp, soranlara da "insan arıyorum" yanıtındaki gibi, biz de, kalabalıkların ortasında, hem de güpegündüz, gerçek dostlar aramaya çıkarız. Çıkmalıyız da...
... Bir sabah serçeler cıvıltılarını, bülbüller ötüşlerini ve leylekler gaga takırtılarını toplayıp da gidiverirler.
Bir sabah, hanımelleri gizemli kokularını, nergisler ve menekşeler renk ziyafeti sofralarını, şebboylar ve lalekovanlar ise efsunlu namelerini telaşla alıp da gidiverirler.
Bir sabah ağaçlar dallarını, dallar yapraklarının, yapraklar da yeşilliklerini alıp da gidiverirler.
Bir sabah gökyüzü güneşi, ayı ve yıldızlarını, ardından içaçıcı maviliğini, en sonunda da perilerin kartopu sevinci bulutlarını, toplayıp da gidiverir tedirgin bir hızsız aceleciliğle...
Bir sabah denizler yakamozlarını, nehirler coşkularını, pınarlar da serin ve berrak tatlarını felaketten çocuğunu kaçıran bir anne çevikliğinde alıp da gidiverirler.
Gidiverirler ve, bir sen, bir acı başbaşa kalıverirsiniz. Kalman da gerekir – mi? – aslında... İşte hayatının en büyük öğretmeniyle başbaşasındır: Yani dostlarınla. Gerçek dostun acıdır, acılar da dostların... Çanlar, dostlukların kıyamet gününün geldiğini haber verir böyle zamanlarda ve dostluklar için çalar. Yürekler kanar, zihinler şizofrenik yarılmaların cehennemine uğrar, ve derinden derine bir çalkantının uğultulu sesi kulaklarda çınlamaya başlar...
Evet! Acılar dosttur, dostlarsa acılarımız.
Kimi dostlar vardır, mızrak ucu gibidirler, bir anda en uysal ezberlerimizi bozup yaşamın yalın gerçeklerini sofranın orta yerine bırakıverirler, atsan atılmaz, satsan satılmaz bir fasit dairenin içine de hapsederek bizi. Yakalanıveririz bunlara kıskıvrak... Böylelerinin, gizliden bir hırsla – yada hınçla – beklenir "itlaf" haberleri. "Hele bir kayboluverse de, cümlemiz huzura ersek" diye, "hele bir güzel hizaya" getirse de birileri, bir güzel törpülenip uygun adım yürümeyi öğretseler de diye bekleriz. Sürüden ayırıp da, bir kurda teslim etme düşleri süsler bilinçaltımızı. Çünkü bu mızrak ucu dostlar tüm kurulu, ezberlenmiş mekanizmalarımızın bozguncu haylaz çocuklarıdırlar. Sanki tüm düzenlerin sürekli baş tehdidi gibidirler. Zaten sırf bundan dolayı hırsla beklenir "ithaf" haberleri: Gizliden ve kimselere fark ettirmeden ve ürkek bir maskenin ardında... Ah! Keşke bir burnu sürtülse, bir güzel biat etse "huzur ve güven ortamımıza" diye beklenir zamanın tik takları.
Ama vicdanlarımızın açık mahkemelerinde, temyiz yolu kapalı aklama kararını da her zaman veririz bu cins kelaynak türleri için. Çünkü her ne kadar rutin olanın totalist hükmü bizi kuşatsa da, bir ömür boyu bizi erdemden yana karar veren tek kişilik bir mahkeme heyetine çeviriverir... Yani dosttan kaçılmaz. Yani kendimizden kaçılmaz, ve gölgeden kurtulunmaz. Yani insansak kaçamayız: çünkü acı gerçek dosttur, dostlarsa bizim gerçek acılarımız. Yani bizi biz yapan, bu dünyaya gelmenin kıvancıyla dolduran, ve bu dost havayı soluyor olmanın gururunda dalgalandıran...

27 Nisan 2008 Pazar

AŞK KAPIYI İKİ KERE ÇALARMI?


Aşk kapıyı iki kere çalar mı?
Ben çalmaz diyorum yüreğim ise inatla çalar diyor.
Hâlbuki o yürek kapısı ilk çalındığında ne rüzgârlar, ne tufanlar görmüştür.
Onu unutana kadar ne isyan perdeleri oynamıştır.
Kendine biçilen rolü kendine yedirememiş hırçın bir dalga gibi önüne gelen her neyse yıkıp geçmiştir.
Yürek gözüyle görüp, sevgiyi yaşamak ve sonsuza dek sürsün ister.
Ummak hey hat neye yarar gerçekleşmedikten sonra.
Birgün o çok seviyorum sözcükleri anlamını yitiriverir.
Araya mesafeler, buzdan soğuk ilgisiz sözler giriverir
İşte ayrılık rüzgârı olanca şiddetiyle esmiştir.
Zaman kalpteki yaraya acıya acıya tuz basar.
Zamanla yara kabuk bağlar ama içinde sızısı kalır.
En kötüsü seviyorum aşığım dediğinde aslında yeterince sevmemiş olmak.
Sevgi denenmeye gelmez. Denendi mi bir anlamı kalmaz.
Sevginin şartı olmaz. Seviyorsa insan en küçük hücresine kadar sevmelidir.
Seviyorum diyip bunu dünyaya haykırabilmelidir.
İnsanın içinde ta yüreğinde sevgi oldumu akıntıya karşıda yüzebilmeli
Aşk cesaret ister.
Bazen gözü karalık, bazen çarşaf gibi bir deniz durgunluğundaki sakinlik ister.
Boşadır o çekilen eza cefa, boşadır.
Hayat bir tiyatro sahnesiyse eğer, İyisiyle kötüsüyle canlı performans sergileniyorsa,
Bize düşen rolde aşk var mı aşk?
Ama gerçek bir aşk. Öyle böyle değil,
Hem sevip hem sevildiğini hissettirecek aşk türünden olan.
Bu zamanda medya aşkları varken bende şimdi ne söylüyorum yani.
Geldim, gördüm, gittim dedirtmeyen.
Gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirilmeyen
Geldi mi ezasıyla, cefasıyla, sefasıyla kabul edilip baş tacı edilen
Sonu hüsran olmayan, İliklerine kadar insana varlığını hissettiren.
Peki şimdi sorarım size aşk kapıyı kaz kez çalar?

ÖYLE BİR HAYAT YAŞADIM Kİ


Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan, anladım.
NİETZSCHE

AŞK, UYDURDUGUMUZ EN GÜZEL YALAN!


Bir gün içimden gittin, anladım. Nereye gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmistin... İçimde ne varsa bana ağıt, seninle gitmişti. Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti. Bana kalan, Beni kalansız bölen bu şehir. Ah! Bu şehir, yalan şehir demek isterdim; ama yalan olan sendin. Benim yarattığım, inanmak için yıllarımı harcadığım kocaman bir yalandın sen. Gerçek olduğunu gördüm.
Sen gittin... Aslında içimden giden sevgili değildi. Ben sadece, yalanıma inanmıştım. O, gerçekti... Ask bitmişti. Düşünüyorum da acaba ask, ruhumuzun derinliklerinde yaratılan koca bir yalan mı? Şiirde, müzikte ya da sözde, nerede ask varsa orada bir de yalan yok mu? Aşk ve yalan, güzel ile çirkin, iyi ile kötü gibi birbirini besleyen değiştiren ve dönüştüren; biri olmadan diğeri var olamayan ya da anlamsız kalan evrimin temel dinamiklerinden ikisi olabilir mi?
Ya da ask, yalana sesteş mi? Seni seviyorum derken, aslında içimizde yarattığımız en güzel yalana övgüler mi düzüyor, kendimize olan hayranlığımızı mı dile getiriyoruz? Bir gün içimden gittin, anladım. Ask, uydurduğumuz en güzel yalan! Ve ask, yalan varsa aşktı. İnsanin doğasında var. Doğrular ne kadar da az cezbeder bizi.
Yasaklı ya da yanlış ne varsa, yaptıklarımız hanesine yazmak isteriz. Durdurulamaz bir dürtüdür bu. Yalanı bazen istem dışı kullanırız. Söyleyen biz değilizdir ama, söyleten ta kendimizdir. İçimizdeki yasaklı kimliktir O Mülkiyet duygusu ve egosu olağanüstü gelişmiş, ihtiraslı, doyumsuz ve aska her zaman hazır.
Pembedir, mavidir ve daha çok kırmızı. Cıvıl cıvıldır, yerinde duramaz. Yaz gibidir: Islak ve sıcak. Zaafları vardır, yasak ve güzel olan herşeye. O cennetteki en güzel meyveyi tadan, ilk ihaneti gerçekleştirendir. Kısacası O, yaşayan tarafımızdır.
En güzel anılarımız, en heyecanlı anlarimizdir... Bir gün içimden gittin, anladım. Nereye ve neden gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ağıt, seninle gitmişti. Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti.
Baki Kara

AYET-HADİS-DUA-VECİZE







AĞLAMAK VE GÜLMEK

AĞLAMAK VE GÜLMEK
Ne zaman ağlayan birini görsem içim acısa da yine de sevinirim. Çünkü bilirim ki ağlayan kişinin kalbi henüz nasır tutmamıştır. Katılaşmamıştır yüreği. Kalp ağlamazsa gözyaşı da akmaz denir ya. İşte onun gibi. Sevindiğimizde atılan kahkahalar kadar, üzüldüğümüz zamanlarda dökülen gözyaşları da bir o kadar değerlidir.
Bir düşünürün dediği gibi "Gözyaşı, çekilen sıkıntıyı ve bunun beraberinde gelen hakikati değiştirmez belki ama kalbi katılaşmaktan kurtarır. Gerçeklerin betona çarpıp geri dönmesine engel olur."
Bu nedenle de ağlamak güzeldir. Üzülmeyi becerebilen bir insan, sevinmeyi de becerebilir. Ağlayabilen bir insan gülmenin kıymetini daha iyi anlayabilir. Ağlatanlardan değil ağlayanlardan olmanın ayrıcalığını hissedebilir.
Ağlamak sanılanın aksine çaresizlik, zayıflık, güçsüzlük demek değildir. Canımız yandığında öfke ve intikam duygularıyla kalbimizi nasırlaştıracağımıza, gözyaşlarımızla yapılan temizlik, kalbin doğru ateşi bularak yumuşamasına vesile olur.
Ağlayan birisine yapılacak en büyük destek, bana göre, samimi bir dokunuş ya da uzatılan bir mendildir. Bunlar bin türlü sözden çok daha kıymetlidir.
Ağlayabilmek insan olmanın gereklerinden biridir. Her şeye rağmen, özellikle insanın kendisine rağmen ağlayabilmesi takdire şayan bir erdemdir.
Ağlamakla gülmek, olmazsa olmaz bir ikilidir. Tıpkı evrende olan diğer zıtlıklar gibi…

ÖZLEDİM

ÖZLEDİM
Ne güzel uçarlardı
Peşlerinden koşardım sapanımla
Hiçbirini vuramazdım
Kuşlarımı özledim

Karanlık çökerdi, korkardım
Solgun, suskun canavarlar
Uyanırdım kuş gibi atan yüreğimle
Düşlerimi özledim

Korkulu gündüz düşleriydi
Bitip tükenmez sınavlar
Üstüm başım, utanırdım sessizce
Okulumu özledim

Yıkık duvarlı sokaklarda
İtiş kakış, ter içinde
Delik papuçlarla vururduk bağlanmış bezlere
Topumu özledim

Yırtık eski gazeteler
Çıta yerine ağaç dalları
Gene de uçardı esintili güz akşamlarında
Uçurtmamı özledim

Umutsuz hayallerdi kurduğum
Soğuk yer yatağımda her akşam düşünürdüm
Kimseler bilmezdi sevdiğimi
Seni özledim

Umut doluydu çaresizliklerde
Buna da şükür derdi
Dualar ederdi
Annemi özledim

Bir akşam çağrısı, bir aşık koşması
Ne oldum, ne olacak, nerdeyim şimdi
Bu ben miyim, değiştim mi?
Kendimi özledim

FARKINDAYIM

FARKINDAYIM
Bugün yaşamın bana verdiği nefesi minnetle alıyorum ve nefesle yaşadığımın farkındayım.
Günümün, huzurlu geçeceğini biliyorum ve bunu için elimden gelenin en iyisini yapacağımın farkındayım.
Neşeliyim ve bu neşemi kimse değiştiremez, seçimlerimin bana ait olduğunun
farkındayım.
Bana gelen keyifsizlikleri, çözüme odaklanarak çözebileceğimin farkındayım.
Her geçen gün isteklerimin gerçekleşeceğinin farkındayım.
Sevgimin gücünü biliyorum ve bunu tüm canlılara dağıtabileceğimin farkındayım.
An'da kalmayı ve an'larımı mutlulukla yaşayacağımı biliyorum ve farkındayım.
Düşüncelerimle beni yöneten beynimi, artık benim yöneteceğimin bilincinde ve
farkındayım.
Düşüncelerimin yaşamımı şekillendirdiğini, negatif veya pozitif olayların benim düşüncelerimin ürünü olduğunun farkındayım.
Başkalarının düşünce, söz ve eylemlerinden ben istemedikçe etkilenmeyeceğimin,
farkındayım.
Çalışırken, son derece istekli ve heyecanlı olabileceğimin, işimin kendi seçimim olduğunun farkındayım.
Her gün ve Bugün daha başarılı daha mutlu daha huzurlu ve sağlıklı olarak yaşayacağımın farkındayım.
Fobilerimden, endişe ve korkularımdan alınganlık stres ve öfke kızgınlık duygularımdan kurtulmam için çözüm olacak herşeyi araştırabileceğimin/yapabileceğimin farkındayım
Evim de,işim de sadece zevk ve keyifle çalışmak,yaşamak için yapabileceğimin
en iyisini yaptığımın farkındayım.
Sigarayı, istersem bırakabileceğimin ve daha sağlıklı bir yaşam biçimi için adanmışlık gerektiğinin bilincinde ve farkındayım
İletişim kazalarında, her insanın farklı olduğunun ve bunu düzeltmek için kendimden başlamam gerektiği bilincinde ve farkındayım.
Eğer istersem Çocuklarımın, arkadaşlarımın, eşimin, dostlarımın, müşterilerimin, benimle çok uyumlu olabilecekleri ve bu uyumu istediğimin farkındayım
Ayrılıklarda, kayıplarda geçmişi geride bırakmaya (an'da kalmak) yeni bir yaşam'a başlamaya şu an karar verdiğimin farkındayım
Bugün ve bugünden sonraki günler, kendimi ve başkalarını bağışlayacak yolları
bulacağımın farkıdayım.
Hedeflerim var ve hedeflerimden başka yerlere, ilgimi dağıtmayacağımın farkındayım.
Adanmışlık,azim,karalılık,neşe,dikkat,an'da kalmak,huzur, sağlık yaşamımın en
önemli bölümü ve bu ruh halimi eğer istersem, pozitif bakış açısıyla sonsuza dek sürdüreceğimin farkındayım
Çocuklukta bana öğretilen, gördüğüm, duyduğum, tattığım, işittiğim, dokunduğumda hissettiğim her şeyin yüzde yüz doğru olmadığının ve doğrumu bulacağımın farkındayım.
Özgür olduğumun ve eğer istersem, özgürlüğümü de radikal ya da ananevi kurallara göre düzenlediğimin farkındayım.
Gerçek dışı konuşmalar ,dedikodu,kavga,haksızlık,yargılamaları yaptığım takdirde bunun başkalarına zarar verebileceğinin bilincinde ve farkındayım.
Manevi inançlarımın, olması gerektiği gibi olduğunun ve bana huzur getirdiğinin farkındayım.
Kendini sevmenin anlamı, fiziki bakım ve güzellikten çok, ruhsal bilgelik olduğunu farkındayım.
Egolarımın, yaşamımdaki yerini biliyor ve başkalarına yansıttığım takdirde dahi
dengelerini bozmayacağımın farkındayım.
Ne ekersem onu biçeceğimi biliyorum ve farkındayım.
Şu an yaşamımı değerlendirmeye alacağımın, neyi isteyip neyi istemediğimin farkındayım.
Seçimlerimin sonuçlarına katlanacağımın, bir başka suçlu aramayacağımın
bilincinde ve farkındayım.
Başkalarıyla iletişimimde, dilimi daha dikkatli kullanmam gerektiğinin farkındayım.
Dünyaya ekolojik dengeye daha duyarlı olmak istediğimin, doğaya önem vermem
gerektiğinin bilincinde ve farkındayım.
Bir konu hakkında kitap okuyarak, gezerek, araştırarak daha net bilgiye ve fikir'e sahip olacağımın farkındayım.
Farkındalığımın artması için, her an'ımı kontrolüm altına alacağımın farkındayım.
Ne kadar uğraştırıcı gelse de farkındalık çalışmaları yapıp, eğer kendi gelişimim ve isteklerim için adanmışlık yaşarsam mutlu olacağımın farkındayım.
Kişisel ve ruhsal gelişimim için, yapabileceğimin en iyisini eğer istersem maddi, manevi yatırım yapacağımın /yaptığımın farkındayım.
Bugün sevgimi herkese, dünya'ya, evren'e, güneş'e ay'a yıldız'lara tüm canlı'lara
bilinçlere yolluyorum ve aynı şekilde çoğalarak bana döneceğinin farkındayım.

BENİMLE KAL

BENİMLE KAL

BENİMLE KAL
Özledim seni yine. Daha görüşmeyeli ne kadar oldu ki?
Tuhaf Bir şey bu... Göremeden de dokunamadan da sevebiliyormuş insan… Sadece gözle görebilmek değil de; her zaman yanında olduğunu bilmek, Her anımda benimle olduğunu bilmek... Aynı şehrin havasını soluyamasak ta hani derler ya, baktığımız gökyüzü bir! Güneş... Yıldızlar... Hatta şu senin baktıkça beni hatırla dediğin yıldız bile bir…
Nereye bakarsan sen, dalıyorum bende senin bakışlarına…
Sen neyi görüyorsan, görüyorum bende onu…
Sen neye üzülüyorsan, yüreğim yanıyor hissediyorum bunu…
Sen neye gülüyorsan; gözündeki ışık benim dünyama doğuyor... Sevinçlerim oluyor…
Yanımdayken… Hiç bitmesin diyorum… Hiç geçmesin şu zaman… Olmasın sabahlar... Ayırmasın senle beni... Uykular kalksın sevda vakitlerinde... Hiç uyumayalım... Daldığım tek yer gözlerin olsun… bakmaya doyamadığım güzel gözlerin…
Gücenmesin diyorum şu yamalı aşklar; sevdama... Kıskanmasınlar bizi…
Bu yüzden haykıramıyorum sana olan sevgimi… Bu yüzden benlesin, bendesin sadece… Taa içimde... En güzel yerinde yüreğimin... Hiç değişmeyecek yerinde…
Bazen "rüyamı" diye düşünmeden edemiyorum... En güzel rüyam... Bıraksınlar uyandırmasınlar beni hiç…
Rüyaysa bu, gerçeği görmek istemiyorum... Sensiz gerçeklerde olmak..içimi ürpertiyor…
"Sensizlikten olsa gerek Çekilmez oldu buralar…"
Üşüyorum… Kısa ayrılıklarda... Uzatsan ellerini uzaklardan... Sensizlikte buz tutan ellerim seninle çözülse… Seninle derman bulsa bu can...
Yüreğime Yüreğini eklesen, Seninle iyileşsem…
Mutlu kal sevdiğim.. Hep dediğim gibi..
Benimle Kal

BEN SEVMEYE GİDİYOM

BEN SEVMEYE GİDİYOM
Her şeyi silebilirdim sen hariç bu dünyadaki. Öyle düşünürdüm bir zamanlar. Adı neydi sana hissettiklerimin. Hiçbir zaman tanımlayamayacağım zamanlarda. Her şeye sen diye baktığım hayat kavgamı senin için yaptığım zamanlarda. Tarifi yoktu bunun. Kendimi bile tanıyamaz olmuştum. Seni düşünürken ve sorgularken aslında içimde derin bir yolculuğa çıkmıştım. Madem ki sen yoktun ben de başımı aldım içimde çıktım o derin yolculuğa hoşça kal bile demeden sana. Desem de senin için fark etmezdi zaten. Merhaba bile dememiştim ki sana hoşçakalımın ne anlamı vardı sanki.
Yitik bir ülke gibiydi seni sevmek. Toprağımız yoktu kök salacağımız. Senin bambaşka düşlerin vardı içinde benim olmadığım. Farkındaydım sana belli etmeden çırpınıyordum fark edesin diye ama asla olmadı. Mademki sen yoktun ben de aldırmadım sana nihayet. Diğerleri gibi sıradanlığı seçtim. Sıradan bir hayata merhaba dedim. Mademki sen yoktun aldırmamalıydım, yaşamalıydım. Sensiz meydan okuyacaktım hayata. Önce sana inat yaşayacaktım, sonra diğerlerine. Bunu anlamalarına bile izin veremeyecektim. Öylesine inandırıcı olacaktım ki kimse rol yaptığımı anlamayacaktı. En çok ta sen.
Sensizlik önceleri çok zor geldi. Hayalimdeki o küçük denizli kasabada yaşarken bile. Aldırmıyordum ne insanlara ne zamana ne de yalnızlığa. Sen yoktun ben aldırmıyordum. Öldüresiye çalışıyordum, yoruluyordum. Sana ve dünyaya inat aldırmıyordum. Yaşıyordum. Bunu önce sen sonra ben istemiştim. Haberin derinlerde bir yerde vardı bunu biliyordum. Seni bu kadar severken bunu anlamamana olanak yoktu. Aldırmama da olamazdı. Seni sevmek telepatik bir yolculuktu. Belki de bu telepatik yolculuktu bunu bu kadar çekici ve farklı kılan. Kimsede bulamayacağım çıkmaz bir yola sokan. Mademki sen yoktun asılacaktım hayata dört elle. O beni bıraksa da ben bırakmayacaktım. Tutundum ucuna birçok yerinden hayatın sen fark ettin ya da fark etmedin ben aldırmıyordum ne sana ne diğerlerine ne de zamana. Zamansız zamanlara yükledim hayatı. Herkes zamana yenik yaşarken ve her günden bir şey koparmaya çalışırken ben kendimi akışına bıraktım hayatın en göbeğinden. Seyahat ettim, yazdım, güldüm gezdim. Madam ki sen yoktun ben de en varından vardım. Herkese inat sana ve diğerlerine inat aldırmıyordum. Yaşıyordum zamanı bir kum saatine benzer ömür yolculuğumu. Dostluklar kuruyordum, arkadaşlar ediniyordum. Senin gölgenden sızan sevgimi veriyordum hepsine. Bana âşık olan birileri çıkıyordu içlerinden aldırmıyordum. Ben yaşıyordum. Ne sana küsmüştüm ne hayata. Barışmıştım. Aldırmıyordum sana inat yaşıyordum. Yarın ne getirir bilemem ama ben yine sana aldırmıyorum. Mademki sen yoksun ben sana uyuyorum. Aldırmıyorum.
İçimdeki derin yolculuk her gün seni benden uzaklaştırdı. Kendimi tanımaya başladım. Aslında içimde senden çok daha derin sevgiler vardı. İnancım vardı. Kutsal olan 'a inancım. Değer yargılarına inancım. Sana olan sevgim bunun küçük bir yansımasıydı. Sen yoksan buna aldırmamalıydım. . İçimdeki seni ararken asıl benle tanışmıştım. Mademki sen yoktun ben en benimden bendim. Aşka inat zamanlar kurdum kendime. Sevdayı perhiz ettim. Yalnızca düşündüm. Dünyayı seni ve diğerlerini. Asıl olan inançlardı diğerleri yansıma idi. Sen bu yansımanın içimdeki en güzel çiçeğiydin. Ama göremedin. Mademki sen yoktun aldırmadım. Yaşamalardan yaşam seçip yaşadım kedimi ve bir sabah kaybettim içimdeki seni.
Şimdi yeniden başladım her şeye sıfır kilometre. Artık hazırım sevmeye hem de en derininden. Mademki sen yoksun aldırmıyorum. Artık seni bırakıyorum içimden ben yeniden sevmeye gidiyorum.

24 Nisan 2008 Perşembe

BENİ SEVMEK YÜREK İSTER



Çabuk olsun, çabuk başlasın isterim ne başlayacaksa.
Sabırsız, fütursuzum…
Çok önemsemem ne düşündüğünü ilk anda...
Bu benim ve bu benim düşüncem…
Sonrası zaten zevk-ü sefa derler ya….
Seç seç al, ne istersen gönül bahçemden…
Kasmanın, kastırmanın, kasılmanın ne faydası var?
Birden olmalı her şey... Aniden… Hızla, yıldırım hızıyla...
İşi de gücü de, gülmesi de ağlaması da….
Beklemenin, bekletmenin ne faydası ve yaşamın?
Ertelemeden… Hemen, hemen, hemen…
Yarın belki geç olabilir her şey için...
Gidebilirim, sen gidebilirsin, yağmur yağabilir, kar yağabilir,
hava soğuyabilir, hazan olabilir. Hasta olabilirim, başkası olabilir...
Şimdi, hemen şimdi… Ne olacaksa...
Olmadı mı? Olmasın ne yapalım. Olmadı der geçer gideriz...
Tarih uygun yeri buldurur her insana...

Hüznüme, sevincime, çoşkuma ayak uydurabilecek misin?
Deli misin sen? Biraz deli olman lazım beni anlaman için….
Ne akıllılar gördük deliden beter, ne deliler vardır, her şeye aklı yeter.
Yaparım ben hep bunu... Bazen deli gibi bakarım uzaklara.
Dalgalara, seslere kulak veririm. Delicesine kaptırırım kendimi,
kemanın sesine, telin tınısına, sanatçının söylemesine….
Aklım firar eder, dağlara kaçarım. Yalnızlığıma kaçarım belki.
Var mı delilik sende de biraz,
benim gibi delicesine dökülmek için yollara?

Hep acıkırım, açlık, doyumsuzluk perişan eder …
Hep özlemi vardır ama her şeyin ayırmam ki….
Şimdi konu sensin... Ekmek gibi acıksam, su gibi,susasam sana...
Yesem doymasam seni, ya da verdiklerini, kıymetlerini...
Sen de alsan biraz benden, istersen tabii...
Açsan bana, işte olmazsa olmazı bu... Pencere de bu kapı da...
Girebiliyorsan birlikte buyur, bakabiliyorsan bak…Birlikte..
Dolandırmanın bir anlamı yok bu lafları,
benimle ölme, benim için ölme, yaşa, yaşamak iste..
İste ki mutlu edeyim, mutlu olayım...
Anla, dinle sev sev sev…Çok sev...
Bulunmaz hint kumaşıymışız diye düşün,
kırk yılda bir gelen, bir yıldız , bir misafir...
Kaşık gibi uyumayı iste benden, terini silmeyi, önünde diz çökmeyi...
Sevgin, sevgim için, ama gerçekten iste laf olsun diye değil...

O kadar da basite indirme hiçbir şeyi, uzun soluklu bak...
50'sinde dünya seyahatini, 60'ında sahneye çıkmayı,
70'de zeytin dikmeyi, 80'de keman çalmayı,
90' ında çocuk yapmayı düşün... Yaparsın yapamazsın başka…
Gerçekten iste bunları... Delice mi geldi? Yapma lütfen...
Ya plansız yakalanırsam 60' ında boşluk da hissedersem kendimi?
Ya yetmişin de otur şu köşeye diyenler olursa bana?
Ama ben bu değilim ki….
Bilmem lazım önceden yapacaklarımı…En incesinden...

Sanma ki çok da planlıyım, o kadar değil...
Ama ana hatlarıyla bilmem lazım her şeyi...
Yapacaklarımı, istediklerimi...
Belki yapamam, yarım kalır, ulaşamam, en azından düşünüyorum ya...
O da yeter… Kendimi mutlu hissederim böyle…
Ha bir de plansız yaşarım...
Çaya giderken çorba içmek gelir mi senin aklına?
Benim gelir çok da severim…Birden gelişeni, iyiye değişeni,
deniz derken dağa çıkmayı, yakına derken uzağa gitmeyi,
birden karar değiştirmeyi... ama en doğru kararı vereceğimi bilirim hep...
Zordur ayak uydurmak bana hem de ne zor..
Alışabilir misin bunlara, pervasızca?
Sorumluluktan kaçmadan sorun çıkarmadan ama…

Sevmem de ağırdır, kızmamda benim. Ölürüm uğruna,
gözüm hiçbir şey görmez sevdim mi yandım mı tutuldum mu...
Ölürüm ölürüm... Gecem, gündüzüm, sazım sesim meleğim,
bebeğim olur benim sevdiğim... Eşim, yoldaşım olur, neyim varsa,
neysem onundur... Yaparım her şeyi biz için...
Ama biz için, biz olabilmek, biz diyebilmek için...
Paylaşmak ,üretmek birlikte zevkleri, keyifleri, üzüntüleri...
Küstürmeden yürümek geleceğe, üzmeden, düşürmeden,
örselemeden sevdayı...
Sevdalı yanarak, yaşayarak, bakarak, severek, hissederek..
Kesintisiz aşk benimkisi; çabuk biten değil…

Kırk yılda bir gelenim ben... Her zaman gelmem... Gelemem...
Gelmek istesem de bir dahası yok bunun...
Kırk yılda bir böyle olurum...
Kolayı da istemem öyle, rast gele, el yordamıyla değil,
göre göre, diye diye, tuta tuta... Göğüslerim, ararım,
severim ne seversem, ne yaparsam, ne istersem, ben gibi...
Benim gibi…
Uzağı, yakını, bugünü, yarını, her şeyi...
Müziği, resmi, yemeği çayı … Ve seni...
Evet evet evet seni...
Hemen istiyorum...
Geleceksen bana benim gibi koşarak çoşarak;
Sevginle, duygunla fırtınanla, gözyaşınla,
isteklerin umutların, aşkınla...Heyecanınla,

Korktun mu?
Kork tabi!…

Beni sevmek yürek ister...
Bende olmak gönül ister...
Beni bulmak emek ister...
Yapabilecek misin, verebilecek misin bunları?

GÖZÜNÜ KAPARSAN BEN VARIM İNAN


"Kaderim" diyorsun çektiğin derde
Ben de bu dertlerle ağlarım inan
Hasretin canını sıktığı yerde
Gözünü kaparsan ben varım inan

Benim de her gecem kahırla başlar
Az değil bağrıma bastığım taşlar
Kan olsa aşk için döktüğün yaşlar
Gözünü kaparsan ben varım inan

Hep sevgiyi yaşa kin tutma sakın
Beni hiç kimseyle bir tutma sakın
Uzakta olsak da unutma sakın
Gözünü kaparsan ben varım inan

Belki kolay değil belki imkansız
Ayrılık gelecek belki zamansız
Gün olur yanarsan külsüz dumansız
Gözünü kaparsan ben varım inan

Hep kışı yaşadım yaz nedir bilmem
Sevgiye cömertim az nedir bilmem
Hayalim ne kadar haz verir bilmem
Gözünü kaparsan ben varım inan

Muammer Baydere

GÜNAYDIN







AYET-HADİS-DUA-VECİZE







AŞK

23 Nisan 2008 Çarşamba

MESSENGER DİSCOVERY LİVE 1.4



http://rs298.rapidshare.com/files/109012045/Messenger_Discovery_Live_1.4.0400.rar
Messenger Discovery Live 1.4 SON SÜRÜM

Türkçeye çevirmiş üreticinin açıklaması
Kişi Yöneticisi ve Çevrimiçi Kişi Bilgisi
Kişilerinizden birisi sizi sildiyse yanına işaret koyar
Birisini engellediğinizi/sildiğinizi gösterir
Kişilerinizin şimdiye kadar çevrimiçi olup olmadıklarını gösterir
Kişilerinizin görüntü adlarını ve kişisel mesajlarını listeler
Kişilerinizin hangi MSN Messenger sürümünü kullandığını gösterir
Kişilerinize ne kadar mesaj gönderdiğinizi, onlardan ne kadar mesaj aldığınızı ve mesaj gönderme/alma oranı istatistiklerini gösterir
Kişilerinizin MessengerDiscovery kullanıp kullanmadıklarını gösterir

Uyarılar
Kişilerinizden birisi çevrimdışı olduğunda
Kişilerinizden birisi sizi listesinden sildiğinde
Kişilerinizden birisi konuşma pencerenizi kapattığında
Kişilerinizden birisi size konuşma penceresi açtığında
Birisi sizi kişi listesine eklediğinde
Anlık İleti Koruması/Engellemesi
Titreşimler
Kişisel İfadeler
Göz Kırpmaları

Aynı zamanda sizi anlık ileti flood`larından ve (kişilerinizden birisi bir mesajı ikiden fazla göndermeyi denediğinde) kötü söz içeren mesajlardan koruyabilir.
Gelişmiş Anlık İleti Seçenekleri Oto. cevap - spesifik mesajlara oto. yanıt mesajları belirleyin Oto yanıt - alınan herhangi bir mesaja anlık yanıt mesajı oluşturun
`ileti yazıyor.` mesajınızı kaldırın
Konuşma penceresinde görüntü adınızdan farklı bir ad ile konuşma yapın
Kişilerinizi taklit edin!
Mesajlarınızı sağa yaslayın
Yeni ileti geldiğinde görev çubuğunda parlama olmasını kapatın!
Durumunuz `Dışarıda`´yken mesajların sıralanmasını sağlayın ve geri döndüğünüzde alın
Konuşma penceresinde kişi mesajlarını parlatın

Diğer Özellikler Messenger´a gelen ve giden paketleri görmek için: Messenger
Debug
Webcam kare yakalama
Panodaki resmi kolayca gönderebilme
Görüntü resmi hırsızı/arşivi
MSN Messenger otomatik güncelleştirmelerini kapatabilme
System tray`e göndermek yerine MSN Messenger`ı tamamen kapatabilmek (X tuşuna basınca)
Messenger seçeneklerinde Gelişmiş Nickname menüsü
Meşgul/Dışarıda/Çevrimiçi/Çevrimdışı Göster durumları için kısayol tuşları
Oturum açtıktan sonra belirlediğiniz süre içinde durumunuzu `çevrimiçi`´ne dönüştürebilme
Oturumunuz kapandığında tekrar otomatik olarak oturum açmayı deneme
Taşınabilir bir aygıtta ya da MSN web Messenger kullanıyor göstererek oturum açabilme
Webcam´iniz varmış gibi webcam sembolü gösterebilme
Durumunuzun `Dışarıda`´ya geçmesini önleme
Tamamen kişiselleştirilebilir popuplar
Alınan dosyalarım düzenleyicisi
Sunucu hataları arşivleyicisi
"Ne Dinliyorum?" özelliğine WinAmp desteği
Görüntü Adı geçmişi; önceki görüntü adlarını kaydetme, onlara tekrar dönme
Hareketli Görüntü Adı Özelliği
Kolay interaktif aracı kullanımı ve Messenger´ınıza chat botları ekleme

Kişilerinizle çevrimdışı görünürken konuşabilme (görünmezlik modu)
.:: !imitate Komutu ::.
Konuşma esnasında mesajlarınızın başına !imitate yazıp gönderdiğinizde, bu mesajlar karşınızdaki kişinin yazı rengi ve stiliyle o yazmış gibi gösterilecektir. Komutun doğru bir şekilde çalışabilmesi için karşınızdaki kişinin MSN Messenger kullanıyor olması gereklidir. (Windows Messenger ya da MSN oturumu açmayı sağlayan diğer programlar desteklenmiyor.) Ayrıca bu komutu uygulamak istediğiniz kişi MessengerDiscovery kullanmıyor olmalıdır. Aksi halde yazı rengi ve stili karşınızdaki kişinin fakat mesaj yine sizin görünecektir..

AYET-HADİS-DUA-VECİZE







22 Nisan 2008 Salı

Pirinç ve bulgur kazığı


Aslında bu konuyu
2 gündür ihmal ettim eklemeyi.Ve tüketicinin tepkisi işe yaramış......

Pirinç pilavına ara verin, bulgurdan da uzak durun. Zira bir garip oyunlar dönüyor. Fiyatı üç ay içinde yüzde 130 oranında zamlandı. Tüketici derneği herkesi uyardı.

İNTERNETHABER:Pirincin fiyatı Türkiye'de son üç ayda yüzde 130'a varan oranlarda artış gösterdi. Bulgur fiyatı da son 1 yılda yüzde 155 oranında arttı...

Pirinç dünya piyasalarında da fiyat rekoru kırdı. 1 yıl içindeki artışı yüzde 68 oranında oldu...

Pirinç fiyatlarında yaşayan fahiş fiyat artışı tüketiciyi şaşkına çevirdi. Pirinç fiyatlarının etiketleri sürekli değişirken, kimse ne olduğun anlayamıyor.
Bir çok kişi ise fahiş fiyat artışının farkında bile değil.
RAKAMLARDAKİ FARK
Baldo pirincin fiyatı 7.5 YTL'ye ulaştı.
Üreticiden çıkış fiyatı ise 60 ile 70 kuruş arasında. Çeltik üreticileri birliği başkanı Erdoğan Alantor, fahiş fiyat artışına dikkat çekiyor; "2002'den bu yana ürüteci çeltiğin kilosunu 60 ile 70 YKr'ye satıyor.
Ürün elimizden çıktıktan sonra bir anda fiyatı inanılmaz derecede artıyor. Marketlere gidip baktığımızda bizim sattığımız fiyatların çok üzerinde fiyatlarla karşılaşıyoruz. Ortaya çıkan bu durum üreticiden değil paketlemede ve satışlarda yaşanıyor.''
PİRİNÇ VE BULGUR ALMAYIN!
Tüketici Hakları Derneği, fiyatlardaki astronomik artışa dikkat çekerek halkı, pirinç ve bulgur almaları konusunda uyardı. TÜ-MER Genel Başkanı Ömer KESER, fahiş fiyat artışının ardından spekülatörlerin olduğu kanısında.
Yaptığı çağrıda, "temel gıda maddelerine yapılan fahiş zamların ardındaki spekülatörlere tepki göstermek ve kamuoyu oluşturmak amacıyla Türkiye tüketicisini, tüketimden gelen gücünü kullanmak üzere, fiyatlar normale dönene kadar pirinç ve bulgur satın almamaya davet ediyoruz." dedi.
KRİZ FIRSATÇILARI DEVREDE
Pirincin fiyatı dünyada da artış gösteriyor ancak bizdeki dünyadaki rakamları da neredeyse üçe katladı. Bunun nedeni de iç siyasette yaşanan gergin ortamı fırsat bilen uyanık tacirler...
Pirinç fiyatlarında öyle oynamalar yapılıyor ki artık etiketleri takip etmek neredeyse imkansız hale geldi. Baldo pirincin perakende fiyatı marketlerde 7,00 ile 7,50 YTL, bulgurun ise 2 ile 2,50 YTL civarına çıktı...
Tabii bu rakamlarda şimdilik. Fahiş artışın önlem alınmadığı taktirde süreceği tahmin ediliyor.

FIKRA

Image Hosted by ImageShack.us

Temel ile Dursun iki katli bina yaparlar. Birinci katı tamamladiktan
sonra evleri olmadigi icin orada kalmaya karar verirler.
Yaz mevsimi oldugundan yattiklari yere sivri sinekler dolar.
Bunlar da sineklerin kendilerini sokmamasi icin yorgani baslarina kapatirlar.
Gunlerden bir gun yine yatma zamani gelince odaya ates bocekleri girer.
Bunlar her zamanki gibi baslari yorganin icine gomulu sekilde yatarlarken
Temel bir ara basini disari cikarip ates boceklerini gorunce tekrar aceleyle
yorganin icine gomulur.
Dursun'u durter ve ona; "Ula, ula Dursun! Sivrisinekler ellerinde
fenerle bizi ariler"

21 Nisan 2008 Pazartesi

AYLARA GÖRE BESLENME



BAMYA: Haziran -Temmuz-Ağustos
BARBUNYA:Nisan- Mayıs-Haziran
BEYAZ LAHANA:Kasım- Aralık-Ocak-Şubat
BEZELYE:Nisan- Mayıs-Haziran
BROKOLI:Ocak-Şubat -Mart
CARLISTON BIBER ve DOLMALIK BIBER:Haziran -Temmuz-Ağustos - Eylül
DEREOTU:Yılın her mevsimi
DOMATES:Haziran -Temmuz-Ağustos - Eylül -Ekim-Kasım
HAVUC:Eylül- Ekim-Kasım - Aralık-Ocak-Şubat -Mart
IC BAKLA:Nisan- Mayıs-Haziran
ISPANAK:Kasım- Aralık-Ocak-Şubat -Mart
KARNABAHAR:Kasım - Aralık-Ocak-Şubat -Mart
KEREVIZ:Kasım - Aralık-Ocak-Şubat -Mart
KIRMIZI LAHANA:Kasım - Aralık-Ocak-Şubat
KIRMIZI SALCALIK BIBER:Ağustos - Eylül -Ekim
KURU SOGAN:Yılın her mevsimi
MADIMAK:Mayıs
MANTAR:Eylül- Ekim
MAYDANOZ:Yılın her mevsimi
MARUL:Nisan- Mayıs-Haziran
PATATES:Yılın her mevsimi
PATLICAN:Haziran -Temmuz-Ağustos - Eylül -Ekim- kasIm
PIRASA:Kasım- Aralık-Ocak-Şubat -Mart
SALATALIK: Mayıs-Haziran -Temmuz- Ağustos - Eylül -Ekim
SEMIZOTU:Nisan- Mayıs-Haziran
SIVRI BIBER:Haziran -Temmuz-Ağustos - Eylül -Ekim-Kasım
TAZE FASULYE:Mayıs- Haziran -Temmuz-Ağustos - Eylül
TAZE YESIL KABAK:Kasım- Aralık-Ocak-Şubat -Mart
TURP:Ocak-Şubat -Mart
Ağacta büyüyen meyveler için yukarıdaki durum söz konusu degil ama bunlarında depolanma süresi boyunca kullanılan ilaçların zararını en aza indirmek için;yıkama isleminde titiz davranmak gerektigi belirtiliyor.

Çilek üretimi farklı olduğu için belirtmek gerekir;

ÇiLEK:Mayıs-Haziran

Hangi Aylarda Ne Sekilde Beslenmeli
Ocak:
Sebze ve et suyu ile hazırlanmıs çorbaları sofranızdan eksik etmeyin. Hareketsiz geçen soğuk kıs günlerinde çorbalar bağırsak sistemini düzenler. Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en cok tüketilmesi gereken besinlerden.
ŞUBAT: Kansere karsı etkili lahanagilleri (lahana, brüksel lahanası, karnabahar ve brokoli) sık sık yiyin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zeytinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.
MART: Mart, yaza hazırlık ayıdır. Hafif beslenmeye ve diyet yapmaya başlamanın tam zamanıdır. Mart, aynı zamanda İlkbahara geçiş ayıdır. Bu nedenle hafif bir o kadar da direnç verici besinleri tüketmeye özen göstermek gerekir. Balık, Izgara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.
NİSAN: Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etini tercih edin. Sütlü hafif tatlılar pişirin. Sabah kahvaltısında ve geceleri yatmadan önce bir bardak süt için. Hafif ama sağlıklı beslenerek ve açık havada düzenli yürüyüşler yaparak fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.
MAYIS: Çilek kısa ömürlü bir meyve. İçeriğindeki zengin vitamin (ozellikle C vitamini) ve mineraller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsiminde ortaya çıkan yorgunluk belirtilerini giderir.
HAZİRAN:Kısa omürü dut ve kirazı bu ayda bol bol tüketin. Her ikisi de zengin vitamin ve mineral kaynağı.
TEMMUZ: Semizotu, balıktan sonra en çok omega-3 içeren sebze. Vücut tarafından üretilmeyen bir yağ asidi olan Omega-3, kalp hastalıklarına, zihinsel karısıklığa ve bunamaya karşı etkili.
AĞUSTOS: Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun zamanı. Meyveleri bol yiyin. Bunun yanısıra balık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makarnaları günlük öğünlerinize paylaştırın.
EYLÜL: Eylül, kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mevsime hazırlamak gerekir. Bol balık, sebze, meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhidratlar ağırlıklı beslenin. Mürdüm erik ve fındıgı her gün belli bir miktar tüketmeye özen gösterin.
EKİM: Ekim ayıInda omega-3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol bol tuketin. Ayrıca mantarlı nefis yemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere cok yakışır. Mantarı Izgarada uzerine peynir serperek pisirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.
KASIM: Kasım ayında balkabağından bol bol yararlanın.Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz . Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. içerdigi bol betakaroten sayesinde kansere karsı etkili bir sebze.
ARALIK: Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamakiçin sağlıklı beslenin. Portakal veya greyfurt suyu için. Ispanak, baklagil, et, yoğurt, muz,elma ve kuruyemişleri bol tüketin.
Dalkan Delican
ALINTI

CEP TELEFONU KULLANANLARA UYARI!


Osman ASİLTÜRK'ün haberi
Her geçen gün dünyada baş döndürücü bir hızla büyüyen mobil iletişim sektörü,
kaçakçılardan yakasını bir türlü kurtaramıyor.
Türk Telekomünikasyon Kurumu'nun Mobil Cihaz Kayıt Sistemi ile 2005'te kaçağa vurduğu darbenin ardından yüzde 30 olan kaçakçılık yüzde 5'lere düşerken, bu piyasadan ekmek yiyenler Çin'e yöneldi.
Eskiden orijinal telefonları kaçak yollarla Türkiye'ye sokan kaçakçılar şimdi Nokia, Samsung büyük markaların çok tutan modellerini Çin'de tıpa tıp aynısı yaptırıyor.
Hiçbir detayı atlamayan Çinliler, Nokia telefonların içine 'Made By Nokia' yazmaktan bile çekinmiyor. Orijinalinden çok daha ucuz olan bu telefonlara ilgi büyük.
Türkiye'nin Çin'in hurdalığı haline geldiğini iddia eden Mobil İletişim Sistemleri ve Araçları İşadamları Derneği Başkanı Murat Dursun, son zamanlarda uyanık bazı ithalatçı firmaların Çin'de kendi adlarına ürettirdikleri telefonları 'Türk malı' imiş gibi piyasaya sürdüğünü kaydetti.
Dursun, "Çin'e git önüne albüm koyuyorlar. Sen istediğin kapağı seçiyorsun. Küçük ölçekli bu firmalar birkaç parti ithalat yapıyor. Sonra ne oluyor? İthalatı yapan Ahmet ticaret, oluyor Mehmet ticaret" diye konuştu.

BUNLARA DİKKAT
* Alışverişinizi mutlaka operatörlerin resmi bayilerinden yapın.
* Aldığınız telefona yıldız kare 06 kare (*#06 #) tuşladıktan sonra ekrana çıkan IMEİ numarasını, kutunun üstündeki ve bataryanın altındaki IMEİ numarasıyla karşılaştırın.
* Bildiğiniz modelleri satın alın.
* Fatura isteyin ve cep telefonu için verilen kullanma kılavuzunun orijinal olmasına dikkat edin.

FIKRA



Temel ile Dursun bir gün lüks bir otelin lobisinde dururken güzel bir kadın görürler.Temel kadına yaklaşıp sorar: "Benimle bi yemek yemek ister misiniz?"Kadın: "Bahse girerim şu kapıdaki Mersedes sizin değil!"Temel: "Değildir!"Kadın: "Şöyle iyi durumda bir banka hesabınız da yoktur sanırım..."Temel:"Yoktur."Kadın: "Karadeniz kıyısında şöyle iki katli bir çiftlik eviniz de yoktur herhalde."Temel: "Yoktur."Kadın: "Hadi o zaman çek arabanı!"Temel boynu bükük döner Dursun'un yanına. "Ula Tursun, benim limuzini sana versem Mersedesini bana verirmisin?" diye sorar.Dursun veririm, der.Temel: "Bir telefon etsem kendi bankama, şirket hesabımın yanında ayrıca adıma hesap açarlar mı?"Tursun açarlar, der.Temel: İyi . Peki bizim peder deniz kenarındaki üçüncü katı yıkmama izin vermez.. ne yapacağuz. uşağum.

İlginç resimler



İlginç Resimler




İlginç resimler




18 Nisan 2008 Cuma

BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?

Free Image Hosting at www.ImageShack.us

Bu güne kadar bilinen en ağır böbrek taşının 1.36 kğ olduğunu

1952'de Londrada 3000 kişinin hava kirliliği yüzünden öldüğünü,

3.7 litre benzinin 3.000.000 litre içme suyunu kirletebildiğini,

1 litre motor yağının 800.000 litre içme suyunu kirletebildiğini,

Yetişkin bir ayının bir at kadar hızlı koşabildiğini,

Atların insanlardan 18 tane fazla kemiklerinin olduğunu,

geri kazanılar 1 ton cam ile yaklaşık100 litre petrolün tasarruf edilebildiğini,

Doğaya atılan atıkların yüzde 60 ının boya ve boya ürünleri olduğunu,

Bir kayın ağacı72 kişinin günlük oksijen ihtiyacını karşılaybildiğini,

Bir cam şişenin doğada 4 bin ,plastiğin 1000,,cikletin 5,bira kutusunun 100 ve siğara filtresinin 2 yıl yok olmadığını,

İnsan midesinin 2 haftada bir iç zarını yenilediğini,aksai halde kendi kendini sindirebileğini ,

MUTLULUK



Uzun bir sure guzel hayat baslamak uzere diye dusundum. Gercek guzel hayat!
Ama hep bir engel daha vardi onde. Oncelikle yapilmasi gereken bir sey, bitmemis bir is, tamamlanmasi gereken bir hizmet,odenecek bir borc...
Hemen sonra guzel hayat baslayacak. Sonunda uyandim ki, hayat zaten bu engellerdi. Bu perspektif, mutluluk icin bir yol olmadigini, bilakis mutlulugun kendisinin asil yol oldugunu gormeme yardimci oldu.
Oyleyse yasanan her anin keyfini cikarmali, ve bu anlar, paylasilacak ozel biri ile gecirildiginde daha da cok keyfi hissedilmeli.
Zamanin kimseyi beklemedigini unutmamak lazim.
Oyleyse; okulun bitmesini, okula gitmeyi, on kilo vermeyi, 6 kilo almayi, cocuk sahibi olmayi, cocuklarin buyuyup evden ayrilmalarini, ise baslamayi, emekli olmayi, evlenmeyi, bosanmayi,
Cuma aksamini, Cumartesi sabahini, yeni araba-ev almayi, yeni araba ve evin borcunun bitmesini, bahari, yazi, sonbahari, kisi, ayin birini, onbesini, sarkinizin radyoda cikmasini olmeyi, yeniden dogmayi beklemeyin daha fazla mutlu olmak icin.
Mutluluk bir hedef degil yoldur.
Paraya ihtiyaciniz yokmus gibi calisin,
Hic incitilmemis gibi sevin,
Kimse seyretmiyormus gibi dans edin.....
ALFRED D. SOUZA

İKİ LİRALIK HAYATLAR



Günlerdir 2 demir lirayı elimde çevirip duruyorum.
2 Türk lirası...
Bazılarınız yere düşse eğilip almazsınız.
Para üstü olsa aldırmazsınız.
Harçlık diye, bahşiş diye, sadaka diye verilse surat asarsınız.
Hepi topu 2 lira....
* * *
6 Şubat gecesi Şanlıurfa'ya çok yağmur yağdı.
Ceylanpınar Tarım İşletmesi arazisi içinde bulunan Çırpı Deresi taştı; üzerindeki stabilize geçişi tahrip etti.
O geçişten bir kamyon geçmeye çalışıyordu o gece...
Kamyonun kasasına 44 kişi binmişti. Çoğu kadın ve çocuktu.
Tarım İşletmeleri çiftliğine, koyun sağmaya gidiyorlardı.
Kamyonun şoförü yolun çöktüğünü fark etmedi; araç Çırpı Deresi'ne uçtu.
Kasadaki 44 kişi dereye döküldü; sürüklendiler.
Kamyonun kasasına tutunmayı başaran 33 kişi kurtarıldı.
Kurtarılanlar Ceylanpınar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Sel sularına kapılan 2 işçi, Elma ve Hacer Kaya öldü.

Halil, Ahmet, Emine ve Anuç Ete kayboldu.
Zehra ve Hatun Kaya kayboldu. Naile Çorak, Fatma Merç, Halfe Ayberk kayboldu.
Adları ilk kez haberlerde duyuldu.
* * *
Gece, arama kurtarma çalışmaları başladı. Dalgıçlar sabaha kadar derede işçi aradılar. Derenin Suriye tarafında da Suriyeliler çalıştı. Sonuç alınamadı.
Kazayla ilgili olarak Ceylanpınar Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Çiftlikte süt sağımı işini yaptıran müteahhit Celal Ulukaya gözaltına alındı. Bu gözaltının nedeni, kurtulan işçiler konuşunca anlaşıldı.
Kazazedelerden Halil Ertuğrul 10 yıla yakın süre bu işi yapmıştı. Çiftlikteki sağım işinden günde 2 lira kazanıyorlardı.
Ertuğrul, "Niye çalışıyorsun o zaman" sorusuna kısa bir yanıt verdi:
"Mecburum. İş yok."
* * *
Günde 2 liradan ayda 60 lira...
44 işçiyi Çırpı Deresi'ne sürükleyen, 11'ini yağmur sularından bir selde boğan ekmek kavgasının bedeli bu...
İşsizlik illetine düşmüş fukaraları "Hiç yoktan iyi" tesellisiyle kandıran müteahhitlerin ucuz işgücüne biçtikleri değer...
2 demir lira...
Günlerdir elimde çevirip durduğum 2 metelik...
2 paralık hayatların can pahası..
Harçlık isteyen çocuklara bu yazıyla birlikte veriniz.
Hayat dersi niyetine!...
Can DÜNDAR