15 Nisan 2008 Salı

BİR MEKTUP VAR, BANA, SANA, ONA, BİZE, SİZE, ONLARA


Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana, sade bir kurdeleyle süslenmiş. Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaş-ça kutunun kapağını...
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya. Bir cennet resmi yapıp içine gir diye...
Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye.. Bir tane de elma şekeri yerleştirdim, içindeki çocu-ğu yeniden tadabilsin diye...
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızı gelinciklerin saflığını, taze ekmeğin kokusunu ve bir gülüm-semenin sıcaklığını da sığdırdım, ruhlarımız aç kalmasın diye...
Kutuya biraz da sevecenlik koydum güçlü ol diye, çünkü acımasız olan güçsüzdür...
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barış ve özgürlüğü sunmak için...
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım elmayı da ben koymadan edemedim, paylaşmayı anımsayalım diye... Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim, hemen şimdi yapalım bunu diye...
İçtenliği, umudu, bağışlayıcılığı, neşeyi, özgüveni, açık yürekliliği unutmadım, Benin dışına çıkıp Bize ula-şalım diye...
Son olarak ta bir kart iliştirdim kutuya. Bak, bu kartta neler yazıyor :
Bu kutunun kapağını her kaldırışında, yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin, yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl. Yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver, kısacası tümüyle insan ol. Unutma, yaşam, dokuması henüz tamamlanmamış, olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan küçücük boşluğu yalnızca sen doldurabilirsin...

Hiç yorum yok: