29 Mart 2010 Pazartesi

BİR İSTANBUL SABAHI


Hava serin... Ve sessiz, sakin... Bir ihtiyar camiden çıkıyor elinde baston... İstanbul saçlarını tarıyor herkes uyurken, yeni bir gün için... Orada bir çöpçü, sonbahar yapraklarını süpürüyor... İşçi vapurunun manevrası köpürtüyor Kadıköy’ü... . . . Bir adam dikiliyor, iskelenin önünde, gazete bayiinin yanında, elinde simit... Martılar çığlık çığlık “merhaba” diyor sabaha... Çalar saatlerin sesi, çay kaşıklarına karışıyor... Gece uykunun kolundan çekiştiriyor şehri terketmek için... Bir gün daha biniyor sırtına yorgun İstanbul’un... ... Yedi otuz işçilerin... Sekiz otuz şeflerin... Dokuz otuz müdürlerin saati... Ve saat on sularında lüks arabaların arka sağ kapıları açılıyor... . . . Zil çalıyor sonra ikinci teneffüs için... Bahçeye dökülen curcunanın ses dalgaları sokak sokak yayılıyor... Bahçeye İstanbul?un yarınları çıkıyor... Kornalar caddelerde, işportacılar meydanlarda, tren sesi, vapur sesi... Bir ihtiyar abdest alıyor vakit varken.... Yeni Cami’nin şadırvanında... Güvercinler seyrediyor... . . . Çamlıca’da bir delikanlı, sevdalı... Boğaz rüzgârı okşuyor, içindeki yangını... Kalbinin sesi İstanbul’u sallıyor... İstanbul’da aşk, İstanbul gibi oluyor... . . . Vakit öğlene sarıyor... Müezzin minarenin merdivenlerinde... Günün ilk cenazesi konuyor musalla taşına... Günün kimbilir kaçıncı bebeği doğuyor bir yerlerde... İstanbul “fatiha” okuyor... İstanbul “nazarlık” takıyor...
Murat Başaran

Hiç yorum yok: