14 Mayıs 2010 Cuma

TURNAYI GÖZÜNDEN VURMAK


Herhangi bir hususta uzun süre suskun ve hareketsiz kalındıktan sonra gerek tesadüfen, gerekse bilinçli olarak büyük bir başarı elde edildiğinde "Durdu, durdu da turnayı gözünden vurdu" deriz. Tecrübeyle değil de zamanın akışıyla ölçülen hemen bütün başarılar, bu deyimin değişik zaman kiplerindeki bir versiyonu ile izaha çalışılır. Deyimin ortaya çıkışı, bir avcı mübalağasına dayanmaktadır.
Avcılığın yaygın olduğu yörelerde genellikle avcılar kulübü gibi işleyen bir mekân bulunur ve bütün avcılar buraya gelip bol palavralı hikâyeler anlatırlar. Attıkları da konuştukları da saçma olan bu tip avcıların yalanlarına ve mübalağalarına diyecek yoktur. Pek çoğu hayal ürünü olan bu hikâyelerden birisi şöyledir:
Avcılar meclisinin en yaşlı ve güngörmüş üyesi olan Şikarizade Sayyat Ağa, bu mecliste anlatılanların hepsini huşu ile dinler, hepsine aferinler okur; ama kendisi hiçbir gün, bir hikâyesini anlatmazmış. Bu hal diğer avcıların dikkatini çekince, aralarında karar alıp demişler ki:
— Sanatına aşk olsun ey büyük avcı! Bunca yıllık ömrün ve bir nice eyyam av peşinde seyeran-ü deveran etmişliğin var muhakkak. Lütfeyleyip, bir hatıra da sen anlatsan da dinleyip istifade etsek... Hep bizler konuşuyoruz ve hep senin sustuğunu görüyoruz.
Şikarizade bir müddet nazlanmış, "Olmaz, bunu benden istemeyin lütfen!" gibi mazeretler ile geçiştirmeye çalışmış. Nihayet ısrar ve merak iyice artınca şöyle derinden derine bir iç geçirip:
— Aaaah!.. demiş. Ne olursunuz beni konuşturup meclisinizi yasa boğmayın ve beni gençliğimin en hazin hatırası ile yeniden yüzleştirerek derdimi tazelemeyin. Zaten ne vakit bu yürek parçalayan hatıra aklıma gelse, ciğerimdeki ateş çevremdekileri de yakıyor da o gençlik eyyamının utancı beni boğuyor...
Şikarizade Sayyat Ağa'nın bu sözleri, meclise bir alev topu gibi düşmüş. Herkes merak ve heyecan içerisinde, "Demek ki ortada çok duygusal ve acıklı bir av hikâyesi var," diye geçirmişler içlerinden ve tabiî anlattırmak için ısrarları artırıp bin bir dereden su getirmişler, teselli sözleri söylemişler. Avcılar meclisinde herkes tek kulak olup Sayyat Ağa'nın ağzına dayanmış. Çıt yok.
Bizimki önce bir yutkunmuş, eski meddahlar gibi oturuşuna yeni bir çeki düzen katarak başlamış anlatmaya:
— Efendim, avcılığa başladığımın ilk günlerindeydi. Toy bir delikanlı sayılırdım. Bir gün tüfeğimi omzuma, tazımı gölgeme alıp şöyle tek başıma bir sayt-ü şikar edeyim dedim. Bir sigara çekimlik mesafe gittikten sonra gökte bir turna gördüm.
Baktım yolu doğrultmuş, aheste aheste süzülüyor. İçimden "Şunu, dedim, zararsız bir yerinden, ayağından vurayım." Ben bunları düşünürken turna biraz uzaklaşır gibi oldu. Tam sağ ayağına nişan alıp çektim tetiği. İşte, ne olduysa o anda oldu. Zavallı turna, gagasıyla ayağını kaşımaya yeltenmez mi?!.. Ciğerim yandı gitti; ama elden ne gelir!?.. Kuşcağız şöyle iki yüz-üç yüz metre kadar bir mesafeye düştü. Tazım aldı getirdi. Baktım, tam da düşündüğüm gibi zararsız bir atış idi. Saçmalarımdan yalnızca biri, ayağına isabet edecek yerde, başı siper olduğu için sağ gözünden girip sol gözünden çıkmış? Kuşcağızın başka hiçbir şeyi yok. İlla iki gözü iki çeşme kanıyor. Ben hayatımın en büyük pişmanlığı ile ne yapacağımı şaşırdım. Tabii biraz toyluk da var. Kan tutmuş gibi donakalmışım. Kuş çırpınıyor, benim içim sızlıyor. Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum; asıl hazin sahne o zaman yaşandı...
Sayyat Ağa sözünün burasında, bir ara verip önce iki kez bağrını yumruklar ve ağlamaklı bir eda ile iç geçirerek bir bardak su içer; sonra da acıyla yutkunup anlatmaya devam eder:
— Nasıl geldiler, nereden geldiler, ne kadar zamanda geldiler, bilemiyorum, baktım çırpınan kör turnanın üstünde bir bölük turna toplanmış dönüp durmakta. Bana doğru öyle bir ötüyor ve öyle kanat çırpıyorlar ki hayatımda öyle bir dehşeti başka bir gün yaşamadım. Af dilesem, hangisinden dileyeceğim. Konuşsam ne diyeceğim!.. Tam bir şaşkınlık hâli, sizin anlayacağınız. Birden, onların kendi dilleriyle ötüşüp anlaştıklarını gördüm. Hayret ki hayret! Kör turnaya bir şeyler anlatıyorlardı. Sonra onu aralarına aldılar ve yıldırım gibi havalandılar.
Dinleyenlerin şaşkın ve hayret dolu bakışları arasında Sayyat Ağa sözlerini bitirdi:
— İşte yarenler!.. Turnalar, katar halinde uçmaya o günden sonra başladılar. Aralarına aldıkları kör turnaya ses vererek uçuş istikametine yöneltmeyi o gün keşfettiler. Şimdi turnalar sırf o uğursuz günü bana hatırlatmak ve benden intikam almak için katar halinde uçmayı huy edindiler. Hatta bu haber dünyadaki bütün turnalar arasında yayıldı ve onlar benim yüzümden katar teşkil eder oldular. Böylece bir yerlerde anadan doğma bir kör turna var ise seslerine gelip yolunu bulabilsin. Geçenlerde o kör turna ki epey yaşlanmış, rüyama girdi ve dedi ki:
— Ey bütün zamanların en büyük üstadı! Biz, senden sonra bu cihanda böyle nazik, düşünceli ve hassas bir üstat avcı görmedik. İki gözüm senin sanatına feda olsun!
Şikarizade Sayyat Ağa'yı dinleyenlerden biri hayretinden patlar ve:
— Ehh!! Üstat, der, durdun, durdun; ama sonunda turnayı da gözünden vurdun. Pes doğrusu!..
İki Dirhem Bir Çekirdek - İskender Pala

Hiç yorum yok: