11 Mayıs 2011 Çarşamba

HAYATA TELAŞLI BAŞLAMAK


Sabah yataktan fırlayıp, telaşla yapılan kahvaltıyla güne başlamak artık hayat tarzımız olmaya başladı. Güne bu şekilde başlamanın faturası ise, yorgun bir beden ve dağınık bir zihinle isten eve dönmek. Yorgunluğa çare olarak, adamakıllı bir uyku tavsiye edilir. Böylece kısır döngü baslar. Kendimize ayıracağımız birkaç saati de uykuya feda ederiz.
Yılgınlığımızın sebebini ararken bir de su açıdan bakmak hayatımıza yeni bir ivme kazandırabilir:
Sorumluluklarımız altında ezilirken kendimize zaman ayıramadığımızı hissetmek. Ve iddia edilenin aksine, biraz daha az uyumakla kendimize ayıracağımız zaman, yılgınlığımızın çaresi olabilir.
Güne başlamadan önce kendimize ayıracağımız birkaç saat, hayatimizi değiştirecektir. Bu saatler içerisinde ne çocukların sesi, ne telefon zili, ne şehrin kasvetli uğultusu huzurumuzu bozar. Ne bizden bir şeyler isteyen var, ne de bir şeyler yapmak zorundayız… İşte kendimizle baş başa kalacağımız koskoca bir zaman dilimi.
Bu sessizlik içinde yapacağımız o kadar çok şey var ki; çoktandır okuyamadığımız bir kitap, unuttuğumuz gündoğumu, terk ettiğimiz tefekkür, ertelediğimiz hayallerimiz, ihmal ettiğimiz egzersizlerimiz, hoşumuza giden her neyse… Hepsi bizi bekliyor.
O gün işimiz ne kadar yoğun geçerse geçsin, zamanımızın çoğunu başkalarına adamak zorunda da olsak, “artık kendime de zaman ayırabiliyorum” düşüncesinin rahatlığı içinde olacağımız kesin. Öyleyse erken kalkmayı bir deneyelim, ne dersiniz?
Alıntı

Hiç yorum yok: